Akçaabat Ortamahalle: Bir rüyadan arta kalan şehir..

Yürüyerek çıkmalı Ortamahalle’ye. İnsan, trenden indikten sonra bindiği yere doğru koşarak geride kalan ruhunu arayan Kızılderili gibi yürürken kaybettiği, yitik Osmanlı’nın peşine düşmeli. Sakine Odabaşı Arı yazdı.
1960’larda başlayan, çekirge sürüsü gibi istila eden köyden kente göçün bu sahil kasabasını yenik bir ekine döndürmesine karşın dar sokakları, Arnavut kaldırımları, dik yokuşlarıyla şehre hakim bir tepeye yerleşmiş bir Osmanlıdır, Ortamahalle. Yazık, ucube apartmanlarını sarı bir hastalık gibi Ortamahalle’nin eteklerine kadar çıkaran bu yeni yetmeler; evlerini, bahçelerini, mahallelerini cennetin yeryüzündeki bir yansıması olarak kuran atalarını anlamaktan ne kadar uzak!
Yürüyerek çıkmalı Ortamahalle’ye. İnsan, trenden indikten sonra bindiği yere doğru koşarak geride kalan ruhunu arayan Kızılderili gibi yürürken kaybettiği, yitik Osmanlı’nın peşine düşmeli. Ve bir rüyadan arta kalmanın hüznünü konaklarda, bahçe duvarlarından taşan mor salkımlarda, daracık meydanlardaki çınar ağaçlarında, çeşmelerde aramalı. Çünkü Osmanlı şehirleri en çok bu küçük peyzajlarda saklı bir şiirdir.
Bütün bu şiirin ortasında yan yana duran iki berceste mısradır cami ve kilise. Sessizliğin bestesi olan cami o kadar lahutidir ki insan eşiğine basmakla bir âlemden öbürüne geçeceğini zanneder. Sanki bir kapı açılacak Akçaabatlı annesinin çabasıyla yedi yaşında hafız olan Celal Hoca (Celalettin Ökten) içeri girecek gibidir.
‘’Üsküp ki Şar Dağı’nda devamıdır Bursa’nın‘’ diyen Yahya Kemal’in ne kadar haklı olduğunu düşünmeli sonra. İnsan kendini bir an Safranbolu’da hatta Ohri’de sanmalı. Bursa’dan Üsküp’e, Akçaabat’tan Ohri’de bu devam fikrini besleyen medeniyetin ulaşılmaz estetik fikrinin “Allah güzeldir, güzeli sever” hadis-i şerifinden neşet ettiğini hatırlamalı.
Bu mahallede büyüyen, bu büyülü konakların her birinde yatıya kalan, denize nazır sokaklarda saklambaç oynayan, bahçelerdeki ağaçlardan meyve aşıran çocuklar ne kadar büyürse büyüsün çocukluk cennetinden kovulmamıştır. Ve ancak bu avlularda kendi yetiştirdiği domateslerden salçalar yapan, birbirlerinin acısına –şenliğine ortak olan bu mesut insanlar; hayatın da ölümün de sırrına vakıf olmuştur.
Denizlerden esen rüzgarın tellendirdiği; kışın mandalinaların, yazın mimozaların, bahar dallarının süslediği cümle kapılarında kedilerin bekleştiği eli böğründe, cumbalı konaklarıyla bir güvercin gerdanlığıdır Ortamahalle.
Sakine Odabaşı Arı
Kaynak: Dünyabizim